Muhammed IŞIK / TYB Ankara Şubesi YK Üyesi
Mehmet Kurtoğlu’nun kaleme aldığı Türk Sinemasında Urfa kitabı, bir şehrin beyaz perdede nasıl kurulduğunu, hangi anlatı kalıplarıyla tekrar tekrar üretildiğini ve bu üretimin zaman içinde nasıl kalıcı bir algıya dönüştüğünü ortaya koyan kapsamlı bir inceleme çalışmasıdır. 2015 yılında Eyyubiye Belediyesi tarafından yayımlanan kitap, sinema araştırmaları ile şehir çalışmaları arasında güçlü bir bağ kurarak Urfa’nın görsel anlatılardaki serüvenini ayrıntılı biçimde ele alıyor. Kurtoğlu, sinemayı salt bir sanat alanı olarak ele almıyor; onu şehir hafızasını şekillendiren, imgeleri kalıcılaştıran etkili bir anlatı aracı olarak değerlendiriyor.
Eserin temel gücü, uzun yıllara yayılan titiz bir arşiv çalışmasına dayanmasından kaynaklanıyor. Gazete kupürlerinden film afişlerine, yönetmen söyleşilerinden çekim anılarına uzanan geniş bir malzeme havuzu, kitabın belkemiğini oluşturuyor. Yazar, Urfa’yı konu alan ya da Urfa’yı hikâye zeminine yerleştiren 48 filmi tarihsel bir çizgide inceleyerek, şehrin sinemadaki temsil biçimlerini somut örneklerle ortaya koyuyor. Bu yaklaşım, kitabı soyut değerlendirmelerden uzaklaştırıyor ve güçlü bir belgeleme niteliği kazandırıyor.
Kurtoğlu’nun çalışması, sinemanın şehirleri her zaman seçilmiş ayrıntılar üzerinden kurduğunu vurguluyor. Kamera, kenti bütün yönleriyle aktarmak yerine belirli imgeleri öne çıkarıyor; bu tercih zamanla kalıplaşmış anlatılara dönüşüyor. Urfa örneğinde bu durum daha belirgin bir hâl alıyor. Uzun yıllar boyunca ağa figürü, töre gerilimleri ve sert kırsal sahneler etrafında şekillenen anlatılar, şehrin tarihî kimliğini, kültür birikimini ve medeniyet damarını arka planda bırakıyor. Kurtoğlu, bu indirgemeci bakışın sinemada nasıl süreklilik kazandığını ayrıntılı film çözümlemeleriyle gözler önüne seriyor.
Kitapta Urfa’nın sinemadaki serüveni üç ana evrede ele alınıyor. Hüseyin Peyda’nın yerel anlatılardan beslenen filmleri, Yılmaz Güney’in politik eksenli yapımları ve 1980–1990 döneminin popüler sinema örnekleri bu çerçevenin temel duraklarını oluşturuyor. Her evre, kendi estetik dili ve anlatı tercihleriyle değerlendiriliyor. Kurtoğlu, bu filmlerin sanat değerlerini teslim ederken, şehrin geniş kültür alanına temas edemeyen yönlerini de eleştirel bir bakışla ele alıyor. Böylece kitap, ne yüceltici bir anlatıya savruluyor ne de tek yönlü bir reddiye üretiyor.
Çalışmanın dikkat çeken yanlarından biri de televizyon dizileri ve belgesel yapımları inceleme alanına dâhil etmesidir. Özellikle televizyon dizilerinin geniş izleyici kitlesi sayesinde sinemada oluşmuş kalıpları nasıl pekiştirdiği ayrıntılı biçimde tartışılıyor. Belgeseller ise daha sakin bir anlatı dili kullansalar da dar tematik tercihler sebebiyle Urfa’nın zengin dokusunu parça parça sunuyor. Kurtoğlu, bu tablo üzerinden görsel anlatıların şehir algısı üzerindeki belirleyici gücünü açık biçimde ortaya koyuyor.
Kitabın son bölümü, Urfa’nın sinematografik mekânlarını ele alarak geleceğe dönük bir bakış sunuyor. Balıklıgöl, Harran, Göbeklitepe ve tarihî sokak dokusu gibi alanlar, geçmiş anlatıların sahnesi olarak ele alınmıyor; farklı türlerde üretilecek yeni projeler için güçlü bir imkân alanı olarak değerlendiriliyor. Bu yaklaşım, eseri salt eleştirel bir inceleme olmaktan çıkarıyor ve yapıcı bir vizyon metni hâline getiriyor.
Türk Sinemasında Urfa, sinemanın şehirleri nasıl şekillendirdiğini anlamak isteyen araştırmacılar için güvenilir bir kaynak, sinema üreticileri için güçlü bir düşünme zemini, şehir kültürüyle ilgilenen okurlar için ise ufuk açıcı bir çalışma niteliği taşıyor. Kurtoğlu’nun eseri, Urfa’nın perdedeki serüvenini kayıt altına alırken, sinemanın kent hafızası üzerindeki etkisini berrak bir dille ortaya koyan önemli bir başvuru kitabı olarak öne çıkıyor.
